Behlül Dânâ ve Taht: Makamın Gerçek Yükü

Behlül Dânâ‘nın her eylemi bir hikmet dersi taşır. Halife Hârun Reşit‘in tahtına oturması da, yöneticilik sorumluluğunun ağırlığını hatırlatan çarpıcı bir örnektir.


Hikaye

Behlül Dânâ, hikmet sahibi bir veli, bir gün Halife Hârun Reşit‘in sarayına geldi.

Halife o sırada tahtında değildi. Sarayın içinde de yoktu. Behlül Dânâ boş tahtı görünce düşündü ve fırsattan istifade ederek halifenin tahtına oturdu. Bir hikmeti vardı elbette.

Koruma görevlileri gelip Behlül’ü gördüğünde, hemen onu tahttan indirip dövmeye başladılar.

Halife Hârun Reşit geldiğinde Behlül’ün ağladığını gördü ve:

“Neden ağlıyorsun?” diye sordu.

Görevliler: “Tahtınıza oturduğu için onu cezalandırdık efendim,” dediler.

Behlül Dânâ şöyle dedi:

“Ben kendim için değil, senin için ağlıyorum. Ben bu tahta bir kez oturdum, bu kadar dayak yedim. Sen her gün oturuyorsun, ahirette ne kadar ceza göreceksin?”


Hikayenin Verdiği Dersler

Bu olay, makam ve yöneticilik kavramlarına bambaşka bir perspektifle bakmanı sağlıyor:

Makamın Sorumluluğu

Behlül Dânâ’nın mesajı açık: Her makam bir sorumluluktur, bir imtihandır. Dünyada güç sahibi olmak, ahirette o gücün nasıl kullanıldığının hesabını vermek demektir.

Geçici Olan ve Kalıcı Olan

Dünya makamları geçicidir, tahtlar el değiştirir, ama yöneticilerin verdikleri kararların sorumluluğu kalıcıdır. Behlül, bu gerçeği hem kendisi için hem de halife için hatırlattı.

Empati ve Uyarı

Behlül’ün ağlamasının sebebi kendi çektiği acı değil, halifenin geleceği için duyduğu endişedir. Bu, gerçek hikmet sahiplerinin karakteristik özelliğidir: Başkalarının iyiliğini kendi çıkarından üstün görme.

Günümüze Yansımaları

Bu hikaye, sadece siyasi liderler için değil, hayatın her alanında sorumluluk sahibi olan herkes için geçerlidir. Aile reisliğinden iş yerindeki yöneticilik pozisyonuna, öğretmenlikten doktorluğa kadar… Her sorumluluk, aynı zamanda bir hesap verebilirlik demektir.

Behlül Dânâ’nın bu eylemi bize şunu hatırlatır: Makam şeref değil, emanettir. Bu emaneti taşırken hem dünyada hem ahirette vereceğimiz hesabı unutmamalıyız.

Bu hikayeden çıkarabileceğimiz en önemli ders: Sahip olduğumuz her türlü güç ve yetkiyi adaletle, merhametle ve sorumluluk bilinciyle kullanmamız gerektiğidir.

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir